3 Haziran 2009 Çarşamba

TÜRKİYE – AVRUPA BİRLİĞİ
İLİŞKİLERİ
(3)
Avrupa Birliği’nin Gerçek Yüzü

(A)


Buraya kadar bazı ayrıntıları anlatmış olmamla beraber; AB olayının gerçek yüzü, sadece, bu anlattıklarımla sınırlı değildir. Bunlar genel çizgilerdir. Masa başında yapılan ikili müzakereler bize ne kadarı anlatılıyor dersiniz? Sizce, Türk Ulusu, AKP ve Zihniyeti iktidarınca sürdürülen müzakerelerden tam manasıyla haberdar ediliyor mu?
Hiç sanmıyorum!
Gelinen noktaya baktığımızda; bugüne değin olan ilişkilerde, şartların yeterince tetkik edilmediği, içeriye dönük basit siyasi hesaplar, çıkarlar ve kısaca siyasi hırs ve çeşitli rant uğruna her şeye evet denildiği açıkça sırıtmaktadır. Bir kısım siyasilerin, ‘Ülkeyi Avrupa Birliği’ne sokma yolunda büyük adımlar attık, vs’ şeklindeki söylem ve propagandalarının oy avcılığı için yapıldığı açıkça ortada. Onlar da biliyorlar ki; Avrupa Birliği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni, hiçbir zaman değil daimi, üye olarak bile almayacaktır. Nitekim, son zamanlarda Fransa Cumhurbaşkanı ile Almanya Başbakanı’nın söyledikleri, bu ifadelerimin açık birer kanıtı değil mi?
AB, kendi bildiği yolda kararlı bir şekilde yürüyor. Sorun bizim siyasilerde. Gerçekleri görmezden gelmeleri, hatta görmek istememeleri başımıza çok işler açtı. Daha da açacağı geride. Açıkçası insanlarımız uyutuluyor.
…………….
Bütün olup bitenlere karşın, asli görevimiz, Türk Ulusu’nu gerçeklerden haberdar etmektir. Gayretlerimiz bunun üzerinedir.
Öncelikle de; Avrupa Birliği’nin Gerçek Yüzünü görebilmemiz için, bizden istenenlerin bir kısmına, kısmen, bakmakta yarar var:

Adalet Sistemimiz

Adalet, adil uygulanabildiği zaman bir anlam taşır. Bu, bütün dünya için böyledir.
Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik, Laik, Hukukun Üstünlüğü ilkesini prensip edinmiş sosyal ve üniter bir devlet yapısını esas almıştır.
Unutulmamalı ki; Hukuk, bir gün herkese lazım olacaktır.
Ancak, Türkiye’ye adalet ve hukuk sistemleri konusunda akıl vermeye, yol göstermeye çalışan AB’nin, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı her türlü suçu işlemiş olan, teröristinden katiline kadar bütün suçluların, üye ülkeler tarafından korunuyor, besleniyor ve destekleniyor olmasının mantığını açıklaması gerekmiyor mu? Suçluyu besleyerek himaye edecek, oluşturdukları terör örgütlerine destek verip büyümelerini, gelişmelerini sağlayarak, her türlü yardımda bulunacak, propagandalarını rahatça yapsınlar diye yasa dışı televizyon yayınını bile yapmalarına izin verilecek, bir de eline silah tutuşturup Türkiye üzerine salacaksınız; sonra da hukuk, adalet sistemi ve insan hakları gibi temel kavramlar üzerine ahkam keseceksiniz.
Yemezler Efendiler, Yemezler!
AB, belki mevcut siyasilerimizle iyi temaslar içinde bulunabilir. Müzakereler yürütülüyormuş gibi yapılıp, kapalı kapılar ardında Türkiye Cumhuriyeti’nden hangi tavizlerin nasıl koparılabileceğinin hesapları yapılıyor olabilir. Bu görüşmeler, tarih mahkemesinin önüne çıkmasın diye, tutanaklara da geçirilmeyebilir.
Hatta siyasilerimiz, Avrupa Birliği’ne Uyum ve Entegrasyon gibi saçmalıkları gerekçe gösterip, Meclis çoğunluğundan da yararlanarak, bir kısım yasalarımızla oynamış ve onları, amiyane tabirle, kuşa çevirmiş de olabilir.
Ancak, Türk Ulusu’nun sabrının da bir sonu olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Ozan’ın dediği gibi ; ‘Bu Ülke, Otuz Kupon’a alınmadı… !
Türk Ulusu artık gözleriyle değil, beyni ile de görmeye başlamıştır.
Kapısının önünü temizlemekten acze düşmüş ve yakın geçmişte, kendi vatandaşlarına bile köle muamelesi yaptıkları tespit edilmiş olanların, Türkiye’ye, hukuktan, adaletten ve insan haklarından bahsetme hakları yoktur.
Olmamalıdır da!
Efendiler! Siz öncelikle kendi kapınızın önünü temizlemelisiniz...!

Eğitim Sistemimiz

Türkiye Cumhuriyeti, üniter bir devlet olup, eğitim dili Türkçe’dir. Ülkenin her bireyinin eğitimden eşit olarak yararlanmak en doğal hakkıdır. Bunda hiçbir kısıtlama söz konusu değildir.
Hatta eğitimin ilk 8 yıllık İlköğretim kısmı da zorunludur. Bu uygulama, yasalarla da teminat altına alınmıştır.
AB’nin cevvalleri ise; ‘…herkese eşit ve anadillerinde eğitim hakkı sağlanmalı…’ diye saçmalayıp duruyor. Ne acıdır ki; işin aslı astarı yeterince anlaşılmadan, bazı aklı evveller hemen konuya balıklama atlayıp, yazıp, söylemeye, televizyon ekranlarından döktürmeye başlıyor.
Söylenmek istenip de açıkça söylenemeyen konu; şimdilik Kürtçe dilinde eğitim imkan tanınmasıdır. Dil altındaki baklaların birisi de; Ülkenin belirli yörelerinde, Kürtçe, Çerkezce, Tatarca, Lazca, vb dillerinde resmi eğitim yapılmasıymış!
Nerede, bu ülkenin binlerce şehidin kanı uğruna elde edilen tam bağımsızlığı?
Nerede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Birliği, Bütünlüğü ve Üniter yapısı?
Acaba, bu dillerde eğitim yapacak olanlarla konuşsak; böyle bir istekleri var mıdır?
Elbette ki yok!
AB kim oluyor da benim yani Türkiye Cumhuriyeti’nin, tam bağımsızlık anlayışına müdahale etme hakkını ve haddini kendinde bulabiliyor?
Bunların böylesine pervasızca havlamalarına kimler müsaade ediyor?
Neden?
(Sürecek)
CENGİZ ÖNAL
Cumhuriyet Neferi

Hiç yorum yok: