1 Nisan 2009 Çarşamba

YAKUP SATAR
(MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANI,
ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI GAZİSİ)
(1894 - 2008)
Aramızdan ayrılışının 1. yıldönümü anısına


1894 yılında Kırım’da dünyaya gelen ve sonra ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç ederek Eskişehir’e yerleşen Yakup SATAR Dede’yi, kızımın öğrenciliği münasebetiyle Eskişehir’de yaşadığım bir dönemde tanıdım ve ellerinden öpme şerefine ulaştım. Aramızdan ayrılışının birinci yıldönümüne denk gelen bugünlerde, bu yazıyla kendisini bir kez daha hatırlayalım istedim…
Yakup Dede, Balkan Savaşları’na katılmış, Bağdat ve Basra cephelerinde savaşmıştır. Uzun sayılabilecek bir süre İngiliz esaretinde yaşadıktan sonra ve çok güç şartlarda ülkesine dönebilmiştir.
Bu döneme ilişkin bir anısını kendisinden dinleyelim:
Basra’da şiddetli geçen çarpışmaların ardından esir düştük. Epey bir zaman geçtikten sonra esir değişimi olacağını duyduk. Ben de o değişimden yararlandım ve İstanbul’a gönderildim. Kara yolu tehlikeli olduğu için deniz yoluyla geldik. Yolculuk bir aya yakın sürdü.
İstanbul’a geldiğimde; başkentin işgal edildiğini gördüm. Her taraf İngiliz ve Yunan bayraklarıyla doluydu. Düşman gemileri boğazda bir aşağı-bir yukarı dolaşıp duruyordu. Sanki yabancı bir şehre gelmiştik. Günlerce hiç kimse bize sahip çıkmadı. Aç kaldık, sokakta yattık. Memleketimize gidebileceğimiz vasıta dahi bulamadık. Bütün başvurduğumuz resmi kapılar, yüzümüze kapanıyordu. İstanbul’a bir haller olmuştu. Herkesler birbirinden çekiniyor, korkuyor ve bunun için de tedirgin davranıyordu.
Eskişehir’e gitmek için mecburen yaya olarak yola çıktık. Uzunca bir süre yürüdükten sonra, Adapazarı’na ulaştık. Ancak buralar düşman tarafından sahiplenilmişti. Yunanlar, Eskişehir’e gitmemize izin vermiyorlardı. Bu çok ağrıma gidiyordu. Vatanımda, bir yerden bir başka yere gidebilmem için işgalci düşman izin vermiyordu. Bu, kurşun yarasından bile daha ağır geldi bana.
Sonunda, diğer düşmanımız İngilizler olaya müdahale ettiler. Kendilerinin esaretinden geldiğimizi söylediler. Yunanlara durumu anlattılar ve nihayet Bilecik üzerinden Eskişehir’e ulaşabildik. Artık vatanımıza gelmiştim. Dünyalar benimdi sanki. Ancak, Mustafa Kemal ve askerleri düşmanla savaş halindeydiler.
Benim gibi başka arkadaşlar da vardı. Birlikte gidip, ilgili yerlere başvurduk ve hemen Mustafa Kemal’in ordusuna katılmak istediğimizi bildirdik.
Esaretten geldiğimi ve kolumun da henüz yeterince iyileşmediğini öne sürerek, bana üç ay izin verdiler. Diğer arkadaşların durumu ne oldu bilemiyorum.
Üç ay sonra orduya geri döndüm. Çok mutlu oldum.

* * *

Eskişehir’e döndükten bir müddet sonra, önce Kuvay-ı Milliye’ye, sonra da Mustafa Kemal’in düzenli ordusuna katılan ve siperde bulunduğu bir sırada Mustafa Kemal ile karşılaşma şansına sahip olan Yakup Dede, 1. ve 2. İnönü Savaşları, Sakarya Savaşı ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ne de iştirak etmiştir.
Muhtemel ki bu muharebe esnasında ve siperde olduğu bir sırada Mustafa Kemal ile olan karşılaşmasını da şöyle anlatmaktadır Yakup Dede:
Savaş hali bile olsa; Komutanlarımız, zamanla en uç noktadaki nöbet yerine kadar gelirlerdi. Bunu nöbet tutan her asker bilir. Bu bize büyük bir savaşma gücü verirdi. Komutanlarımızın her an yanımızda olduğunu bilmenin gücü ve güveni.
Siperde nöbet tutuyordum. Bir an bir hareketlenme oldu ve komutanlarımızdan birinin yanıma kadar sokulduğunu hissettim sanki. Kafamı hafiften o tarafa çevirdiğimde; gecenin yarı ışığının ziyasında Mustafa Kemal Paşa’yı gördüm. Yanıma kadar gelmişti. İçimi öyle bir heyecan kapladı ki. Tarifi imkansız.
Paşa:
-Adın ne asker! dedi.
-Yakup, Paşa’m! dedim.
-Yakup! Etrafta neler görüyorsun anlat bakalım? diye emir verdi.
Ben de:
-Sağ tarafta şu var, sol tarafta bu var, karşıda da şunlar var Paşa’m! diyerek, görebildiklerimi saydım. Aslında çok şeyler söyledim de; olayın heyecanıyla bu kadarını hatırlayabiliyorum. Bugün bile halen aynı heyecanı duyuyorum.
Sonra sırtımı okşadı. Ve:
-Asker! Silahınıza, cephanenize iyi sahip çıkın. Boşa mermi harcamayın! dedi ve ayrıldı.
Bu, bütün ömrüm boyunca hiç unutmadığım ve her aklıma geldiğinde çok gururlandığım bir anımdır. Hatırladığımda; aç isem doyduğumu, üşümüş isem ısındığımı, korkuyorsam, cesaretlendiğimi hissederim sanki.

* * *

O, Büyük Taarruz’un her anını yaşayan ve Yunan askerini Ege Denizi’ne dökülünceye dek kovalayan mehmetçiklerden birisidir.
Ordumuz’un İzmir’e giriş anından sonra İzmir’e ulaşanlar arasında bulunan Yakup Dede, düşmanın denize dökülüp de; Kordon’daki Hükümet Binası’na Türk Bayrağı’nın çekildiğini görünce; duygularını yaşlı gözlerle ve ancak, ‘Sanki yeniden doğmuş gibi oldum’ şeklinde anlatabilmiştir.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Eskişehir’deki ailesinin yanına dönen Yakup Dede, evlenmiş ve geçimini sağlayabilmek için de; Bakkallık yapmaya başlamıştır. Soy adı kanunu çıkınca da; bakkallık yapıyor olmasından dolayı ‘SATAR’ soy adını almıştır.
Devlet’in, Atatürk İlke ve Devrimleri’ne inanmış, Laik Cumhuriyet’in Temel Değerleri’ne ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları’na, özde, bağlı olan kurumlarının görevlilerince sıkça ziyaret edilen ve hemen her türlü ihtiyacı karşılanan Yakup SATAR, anılarını anlatarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kolay kurulmadığını, düşmanın Vatan topraklarından, çok büyük bedeller ödenerek temizlenebildiğini ifade ederek, Gençler’e, Vatan’ın ve Laik Cumhuriyet’in kıymetini bilmeleri ve bu değerleri, canları pahasına bile olsa, korumaları gerektiğini salık vermektedir.
2 Nisan 2008 tarihinde ve 114 yaşında iken, ebediyete intikal etmek üzere, aramızdan ayrılan ve Şehitlik Mertebesi’ne ulaşan Yakup SATAR’ı ve şahsında bütün Kahraman, Gazi ve Şehitlerimizi bir kez daha saygı ile anıyorum.
Sevgili Yakup SATAR Dede, huzur içinde uyu, ruhun şad olsun…
CENGİZ ÖNAL
Cumhuriyet Neferi

Hiç yorum yok: