24 Şubat 2009 Salı

KÜLTÜREL YOZLAŞMA
Bugünlerde, medyanın hatta özellikle televizyonun neden olduğu yozlaşma üzerine çokça yazılar görüyorum.
Geçmişte bu konuyu bir-kaç kez gündeme taşımıştım. Fakat nedense pek fazla ilgi görmedi. En azından bana öyle geldi. Aldığım tepkiler, arzu ettiğim düzeyde değildi. Yazının tarzı da beğenilmemiş olabilir. Ancak, böylesine hassas bir konuda estetik unsurlardan ziyade, olayın özü önemlidir diye düşünüyorum.
Konunun yeniden gündeme getirilmesi dikkatimi çekti. Arkadaşların yazdıklarına tamamen katılıyor olduğumu ifade ederken; Ocak-2007’de kaleme aldığım bir yazıyı, küçük birkaç düzeltmeyle, yeniden sizlere sunmak istedim.

* * *
Magazin ağırlıklı televizyon izleyiciliği alışkanlığı; Bize, emperyalist güçler tarafından sunuldu. Amaç, toplumun ilgisini albenisi yüksek, şatafatlı ve sanal görüntülere kaydırıp, insanımızı gerçeklerden olabildiğince uzak tutmak ve dolaysıyla milliyetçi duyguları bir şekilde bastırmak ve engellemekti.
Son yıllarda, Tam Bağımsız Türkiye sloganıyla kitleleri meydanlara toplayabilen Atatürk Milliyetçiliği’nin gittikçe yükselen seyri, emperyalist güçleri tedirgin etmeye yetti. Ortaya konulan çeşitli Bizans oyunları ve mevcut siyasi iktidar kullanılarak sergilenen tezgahlar, dış güçlerin, Atatürk Milliyetçiliği’nin yükselişinden korktuklarının açık ifadesidir.
O halde yapılacak iş basittir. Ne yapılıp edilmeli ve bilhassa gençliğin ilgisi başka yönlere çekilmelidir. Şu anda uygulanan da budur.
İçinde bulunulan şu sıkıntılı günlerde, kitleleri ortak amaçlar doğrultusunda bir araya getirmek pek kolay olmuyor. Afişler, ilanlar, broşürler ve sınırlı sayıda medya aracılığı ile yapılan çağrılar sonucunda, bütün çırpınışların bir avuç insanı dahi toplamaya yetmediği olabiliyor.
İnsanımız sanki bir duyarsızlık örneği sergiliyor. Sanki rüyada gibi.
Öte yandan, ömrü kelebeğinki kadar dahi olmayan ve bütün becerisini beden şovuyla sergileyebilen bir kısım insanlarının(…bu kendi arkadaşlarının ifadesidir…) konser duyuruları ilan edilmeye görsün. Salonlar veya meydanlar ağzına kadar hınca hınç dolup, taşıyor.
Asla müziğe ve sanatçılara karşı olmadım. Olamam da! Çünkü, Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Sanat ve Sanatçıdan yoksun bir toplumun, şah damarlarından biri yok demektir’ şeklindeki ifadesi, hafızamdaki tazeliğini sürekli korumaktadır.
Ama Kardeşim! Bu kadarı da fazla!
Sen, vatandaş olarak, hiçbir hayati sorununa duyarlılık göstermeyeceksin; ama, bunun yanı sıra, yaptığı müziğin gürültüden öte bir şey olmadığını ve sahnede bedenini sergilemekten öte bir hüneri olmadığını kendi arkadaşlarının beyan ettiği kişilerin yarattığı gürültüyü ve tantanayı yere göğe konduramayacaksın!
Olmaz böyle şey arkadaş! İnsanda bira sorumluluk olmalıdır. Bu sözlerimden kimleri kastettiğim açıkça bellidir. Bir takım saçma sapan aktiviteler ve sigara için yüksek miktarda bilet parası ödeyen bir insanın kitapların pahalılığını dile getirme lüksü yoktur. Böyle bir bahanesi inandırıcı değildir.
Sizler bu davranışlara ne dersiniz bilemem. Ama Ben, düpedüz adamsendecilik, vurdumduymazlık, sorumsuzluk ve aymazlık diyorum. Savunma yapmak için yazıp söylediklerimizin anlaşılmaz olduğu, akademik dil kullanıldığı gibi şikayetler de kulağımıza gelmiyor değil hani... Bahanelerin tamamı, tembellik ve maymun iştahlılığın bir sonucudur. Yaşamda kolaycılığa kaçmaktır.
Sokaktaki insanı çevirip de; çok güncel ve hayati bir konuyu sorsanız, alacağınız daha doğrusu alamayacağınız cevaptan dolayı şaşırır kalırsınız. Fakat, magazinleşmiş birinin herhangi bir şeyi(…!) hakkında soru sorduğunuzda, daha sorunuz bitmeden cevap geliverir. Halbuki; sorsanız dedesinin adını dahi bu kadar çabuk söyleyemez. Pes vallahi!

* * *
Bir kısım insanlar, ‘Sosyal Hayat’ dediklerinde, sanki İstanbul’un eğlence mekanını mesken tutmuş yaklaşık 100-150 kişilik baldır bacak şovu yapanlardan ibaretmiş gibi bir hava yaratıyor. Televizyonumuzu ne zaman açsak; karşımızda bunlar. Kanal değiştirdiğimizde bile bunlardan kurtuluş yok. İnsanımız adeta bir dayatma ile karşı karşıya. Televole kültürü almış başını gidiyor. Türk Ulusu’nu bunlara mahkum etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Olamaz da!
Yerli Dizi diye dayatılanların durumu daha berbat. Türk Klasikleri eserler adeta paçavraya döndürülüyor. Belli bir kesimin ilgisini çekebilme uğruna; bazı muhteşem eserler, orasına burasına çeşitli ifadeler sokuşturularak rezil edilip, dizi halinde izleyiciye dayatılıyor.
Dizilerde her telden çalınıyor. Aşk, meşk, yalan, dolan, hile, aldatma, soygun, talan, ahlaksızlığın her türlüsü, cinayet ve yöntemleri, silah temini ve kullanma şekilleri, mafya özenticiliği vb gibi sıradan konular büyük bir incelikle işlenip, adeta beyin yıkama metodu olarak seyirciye sunuluyor.
İnsanımızı, ‘Cambaza Bak!’ anlayışıyla oyalayanlar ve böylelikle ilgisini başka yöne çekmek isteyenler; talanı, hortumu, soygunu, her türlü hırsızlığı, ülke topraklarını satmayı, vb daha bir çok yozlaşmayı rahatça yapabiliyorlar.
Niçin yapmasınlar! Önlerinde hiçbir engel yok ki! Her şey kılıfına uygun. Olup/bitenler karşısında tepki de gelmiyor…
Evet bize dayatılanlar ortada ama; bizim de biraz sorumlu ve duyarlı olmamız kaçınılmazdır. Öyle değil mi?

* * *
Duyarlı vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Ancak, maalesef yetersiz kalınıyor. Tepkiler, daha geniş kitlelerden ve artarak gelmeli.
Ekmeğini bu yoldan kazanan dürüst vatandaşlara bir diyeceğim yok. Ancak, insanlarımız, görerek yaşamaya değil, düşünerek yaşamaya yönlendirmeli. Sanatsal aktiviteler de bu yönde oluşturulmalıdır.
Hiç birimizin, Vatan Toprakları’nın göz göre göre elden gitmesine seyirci kalma lüksümüz yoktur. Olamaz da!

CENGİZ ÖNAL
Cumhuriyet Neferi

Hiç yorum yok: