9 Kasım 2008 Pazar

ATA’M
NASIL SÖYLESEM BİLMEM Kİ?

Aramızdan ayrıldığından buyan tam 70 koca yıl geçti. Bu süreyi boşa geçirdik sayılır. Yarattığın bütün değerler, kurulmasına öncülük ettiğin Cumhuriyetin temel kuruluşları bu dönemde bertaraf edildi. Hemen her şeyimiz bu sürede yok oldu.
Her sene Sizi saygıyla andık anmasına ama, bir yandan da düşüncelerinize sahip çıkamadık. Öğretilerinizin önemini kavrayamadık. Onları bizden sonra gelenlere aktarmada başarısız olduk. Tıpkı, bizlere emanet ettiğiniz nice değerleri yeterince koruyamadığımız gibi.
Vefatınızın ardından, Vatanımıza göz dikenler, bizi içten çökertmek için ellerinden geleni yapmaktan çekinmediler. Öncelikle, içeriden bulabildikleri hainler ve işbirlikçilerin desteğini de sağladılar. Yani ağacın içinde oluşturdukları kurtçukların, ağacı içten kemirmesini hedeflediler. Bu gün için de bu gayretlerin sürdürüldüğü görülmektedir.
Siz ve Düşünceleriniz, dolaysıyla da Atatürk Milliyetçiliği, Türk Ulusu’nun egemenliğine dayalı Laik, Demokratik, Çağdaş, Sosyal ve Hukukun Üstünlüğü İlkesi esasları üzerine oturtulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, önce bölüp, parçalamak ve sonra da yok etmek isteyen hain ve işbirlikçilerin önündeki ve de korktukları yegane güçsünüz.
Ulu Önder ATATÜRK!
Hiç şüpheniz olmasın ki; Laik Cumhuriyet’in bütün nimetlerinden yararlanmak istedik. Ancak, karşımıza çıkarılanlar ona gereği gibi sahip çıkmamıza izin vermedi. Genç beyinleri, bir yığın gereksiz bilgilerle doldurup, Gençliğin ilgi alanlarını başka yönlere çektiler. Gerçekleri öğrenmemizi bir şekilde engellediler.
Sizin döneminizde de var olan gericiler, yobazlar, dinciler, kısacası karşı devrimcilerin bugünkü nesli, maalesef yine dedeleri gibi iş başındalar. Türk Ulusu’nun saf ve temiz duygularını kullanarak, kendilerini din kisvesi altında kamufle etmeyi başarıyorlar.
Tıpkı Milli Mücadele yıllarında, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında ve savaş sonrası dönemlerde olduğu gibi; bugün için de emperyalist ülkelerin desteğini arkalarına aldılar.
İslam Dini’ni pervasızca ve utanmadan, sıkılmadan, Allah korkusundan yoksun bir şekilde kullanarak Sizi Deccal bile ilan etme cüretini gösterdiler. Gizliden gizliye ve sinsice Size ait bütün değerleri yok etmeye çalıştılar. Bu iğrenç gayretlerine halen devam ediyorlar. Yasalarda, çoğunlukla onların lehine düzenlemeler yapıldığı için, elden pek fazla bir şey de gelmiyor.
Amaçlarına ulaşmak için, din kisvesi altında denemedikleri yöntem kalmadı. Ellerine geçen gücü, her alanda ustaca kullandılar. Devletin bütün organlarına fütursuzca yerleştiler. Konu Atatürk İlke ve Devrimleri olduğunda; bir yerlerden korkularına, her türlü şaklabanlığı yapıp, çeşitli takiyyeler sergilediler. Ama, çekildikleri siperlerinde boş durmadılar. Sindikleri kovuklarından asla geri gitmediler. Sadece bir süre için görünmez oldular.
Ata’m!
Cumhuriyet’in ilanının ardından, bin bir güçlüklerle kurduğunuz kuruluşlar, yani Laik Cumhuriyet’in Kazanımları birer ikişer, emperyalist sermayeye satıldı. Şeriat sermayesi, İstanbul ve turistik yerler başta olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin gözbebeği mekanlarda cirit atmaya başladı.
Ülke’nin itibarını asla düşünmediler. ABD’nin talimatları, AB’nin de tavsiyesini almadan bir iş yapmadıkları bir yana kımıldamadılar bile. Meclis’ten alınan ve Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölücü terör örgütüne sınır ötesi operasyon yapılmasıyla ilgili Tezkere’nin ardından; ABD’ye danışmadan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gerekli yetkiyi vermediler. Veremediler!
Türk Ulusu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, dünyada var olan itibarını iki paralık ettiler. Cumhuriyet’in Dışişleri Bakanı, Avrupa’nın üç paralık ülkesinin havaalanında saatlerce vize için bekletildi. Buna hiç ses çıkarılmadı. Yabancıların emrine girmeyi maharet sayıp, Anadolu topraklarının ite, uğursuza peşkeş çekilmesine göz yumdular. Ülkenin dört bir yanında yabancı ülke ve şirket bayrakları Türk Bayraklarıyla birlikte sallanıyor.
İş, konuşmaya geldiğinde; mangalda kül bırakmıyorlar. Ancak, eğitimde medrese, hukukta ise mecelle özlemiyle yanıp tutuştukları, Vatandaş yerine Teba, Ulus yerine de Ümmet olma istekleri, her ne kadar inkar etmeye çalışsalar da; her hallerinden belli oluyor. Demokrasi söylemleri falan hepsi boş ve yalan vaatler. Hepsi Biat kültürü özlemi içinde. Bunu gizleme ihtiyacı bile duymuyorlar artık.
Milli üretim sözünü ağızlarına almıyorlar. Üretim adına Ülkenin herhangi bir köşesine çivi çakıldığını duyan ve/veya gören varsa söylesin. Ne mümkün?
Varsa yoksa ithalat. Piyasayı ucuz, kalitesiz ve sağlıksız Çin mallarıyla doldurdular. Dünyanın en borçlu ülkeleri arasında ilk sıralardayız. Çocuklarımızdan vazgeçtik, torunlarımız ve onlarının çocuklarının bile gelecekleri ipotek altına alındı. Üretim olmayınca istihdamdan da bahsetmek mümkün olmuyor tabii. İşsiz sayısı on beş milyona dayandı. Üniversitelerin mezun ettiği gençlerin büyük çoğunluğu sokakta. Satılan kuruluşlardan salıverilen çalışanlar da gençlerin arasında dolaşıyor. Senenin her ayı kahvehaneler hınca hınç dolu.
Anadolu insanı perişanlıktan ne yapacağını bilemez vaziyette. Çiftçi ve köylü tarlasını işleyebilmekten ve neticede üretim yapmaktan çok uzak. Esnafın durumu onlardan da beter. Çalışanlar, maaşlarıyla ayın ilk on gününü bile çıkaramıyorlar. Emekli vatandaşlar, ekonomik krizin etkisi altında boğulmak üzere.
Hak aramak imkansız hale geldi. Adalet mekanizması tıkanmış vaziyette. Mahkemeler yıllarca sürüyor. Bu, insanımızı canından bezdiriyor. Hak aramanın suç sayıldığı karanlık günler yaşanıyor. Ağzını açanı apar topar götürüp, aylarca mahkemeye bile çıkarmadan içeri tıkıyorlar. Ulusumuz, devletine olan güvenini yitirdi bile.
Bursa Nutku ile Gençliğe Hitabe ne denli çok söylense bile yeterli olmuyor. Onuncu Yıl Marşı gece gündüz dillerimizden düşmüyor. Ama, görüyoruz ki; kuru kuruya marş söylemek yeterli değil. Hırslarımıza yenilmemiz neticesinde; zorunlu hale gelen birlik ve beraberliği sağlayamıyoruz. Onun için de yeniden dirilemiyoruz.
Aziz ATATÜRK!
Biliyorum ki; bütün yaşadıklarımızı biliyor ve görüyorsunuz. En azından ruhunuzun bizimle birlikte olduğunun farkındayım. Ama, bunları Size olanca samimiyetimle anlatmak istedim. Bu, kuru kuruya bir yakınmadan ziyade; bir iç döküş, bir dert yanmadır. Sizinle böyle konuştukça geçici bile olsa, rahatladığımı, huzur bulduğumu hissediyorum.
Aydınlarımızın yazdıkları yeterince okunmadı, konuştukları dinlenmedi. İnsanlar, bunlara kafa yorma zahmetine katlanamadılar. Kolaycılığa kaçıp, başkalarının söyledikleri sanal sözlere inandılar. Dedikoduların peşinde koşturdular. Bu, onlara daha çekici geldi. Çünkü anlamak için emek ve beyin gücü harcamaları gerekmedi.
Söylemesi zor ama; Türk Ulusu’nun, muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için ateşlediğiniz meşale, maalesef Sizin yaktığınızla kaldı.
Devrimler, Çağdaşlaşma, Aydınlanma ve Milli Kalkınma hiç kimsenin umurunda bile değil.
Kültürel yozlaşmışlık, toplumun bir kısım bireylerini sele düşmüş ağaç dalları gibi sürükleyip götürmeye başladı. Ulusal Televizyon kanallarındaki, kimin eli kimin neresinde olduğu belli olmayan, toplumun temel ahlaki değer ölçüleriyle uyumsuz ve kültür namına hiçbir değeri olmayan vıcık vıcık diziler, ülke gerçeklerinden çok daha fazla rağbet görmeye başladı.
Size ait gerçekler yalan dolanla anlatılarak, Türk Ulusu’nun gönlündeki yeriniz zedelenmeye ve gözündeki değeriniz de düşürülmeye çalışılıyor. Son günlere yapılan ‘Mustafa’ filmi de buna çok isabetli bir örnektir. Fazla söze ne gerek!
Sevgili Ata’m!
Bunları Size anlattığım için beni hoş görmenizi isterim. Çünkü, böylesi yakınmalarda bulunmak yerine, bütün saymaya çalıştığım olumsuzlukları engellemek bize verdiğin ödevlerin başında geliyor. Henüz, görevimizi tam anlamıyla yapamamış olmamızın sıkıntılarıyla bunları dile getirmeye çalıştım. Sizden bu gerçekleri saklayamazdım. Zaten Anıtkabir’de manevi huzurunuza çıktığımızda; yüzümüzden her şeyi okuyor, hislerimizi de anlıyorsunuz. Gizlemenin ne anlamı var ki?
Bütün olup/bitenlere ve yaşadıklarımıza karşın; bu yıl da Sizi sevgi, minnet, özlem ve saygıyla anıyoruz. Bundan sonraki yıllarda da anmaya devam edeceğiz.
Türk Ulusu olarak; sayenizde nice güçlüklerin ve sıkıntıların üstesinden geldik. Elbet bunları da aşacağız. Arkamızdan gelen gençliğin içinde oldukça umut verenlerin bulunduğu görülebiliyor. Onlarla da gereken temas sağlamaya çalışacağız. Tarihin gerçeklerini öğrenmelerine yardımcı olacağız.
Bütün ümitlerimiz Gençlikte!
Anlatmaya çalıştıklarım Sizi endişede bırakmasın. Mücadelemiz, son Atatürkçü toprağa düşünceye kadar sürdürülecektir. Bundan emin olabilirsiniz.
Ruhunuz şad olsun Ata’m! Huzur içinde uyuyun!
CENGİZ ÖNAL
Araştırmacı-Yazar
www.cengizonal.blogspot.com
www.cengizonaltarakcioglu.blogspot.com

Hiç yorum yok: